
Zulüm Nedir? Zalimin Kıyımı ve Mazlumun Çaresizliği!
Zulüm, güçlü olanın zayıfa uyguladığı acımasızlık, haksızlık ve eziyettir. Bu kavram, sadece fiziksel şiddeti değil, aynı zamanda duygusal ve psikolojik baskıyı da içerir. Zalimin en büyük zulmü ise, mazlumun yüreğini söküp almaktır. Peki, zulüm sadece bireylere mi özgüdür, yoksa toplumlar da zulme maruz kalabilir mi? Türkiye'nin yakın tarihi ve günümüzdeki olaylar, bu sorunun cevabını acı bir şekilde ortaya koyuyor.
Zulmün Tanımı ve Etkileri
Zulüm, güçlü bir kimsenin veya kurumun yasaya, ahlaka veya vicdana aykırı olarak başkasını uğrattığı kötü durum olarak tanımlanır. Bu durum, kıyım, acımasızlık, haksızlık, eziyet ve cefa gibi çeşitli şekillerde kendini gösterebilir. Zulmü yapan kişiye zalim denirken, zulme uğrayan kişiye ise mazlum denir. Zalimin en büyük zulmü, mazlumun yüreğini bedenden ayırmak, duygularını kurutmak ve onu insani değerlerinden koparmaktır.
- Zulüm, bireysel travmalara yol açabilir.
- Zulüm, toplumsal ayrışmaları derinleştirebilir.
- Zulüm, adalet duygusunu zedeler ve toplumsal huzuru bozar.
Türkiye'de Zulüm Dönemleri
Türkiye, tarihinde birçok zulüm döneminden geçmiştir. Geçmişte yaşanan darbeler, siyasi baskılar, insan hakları ihlalleri ve ayrımcılıklar, toplumun farklı kesimlerini derinden etkilemiştir. Günümüzde de benzer bir süreç yaşanmakta, özellikle muhalif kesimler üzerinde baskı ve sindirme politikaları uygulanmaktadır. Hukuksuz tutuklamalar, işkence iddiaları ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar, Türkiye'nin bir zulüm döneminden geçtiğinin işaretleridir.
Son aylarda yaşanan olaylar, bu durumu açıkça gözler önüne sermektedir. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklu arkadaşlarının yaşadığı işkenceler, Medya A.Ş. Genel Müdürü İpek Elif Aytaman'ın hukuksuz bir şekilde Afyon Cezaevi'ne nakledilmesi, İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat'ın sağlık sorunlarına rağmen cezaevinde tutulması ve Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık'ın tedavi hakkının engellenmesi, zulmün somut örnekleridir.
Çözüm: Mazlumların Birliği ve Demokratik Değerler
Türkiye'nin bu zulüm döneminden çıkabilmesi için, mazlumların bir araya gelmesi ve ortak bir mücadele yürütmesi gerekmektedir. Kürt, Türk, Alevi, Sünni, laik, dindar, solcu, sağcı demeden, tüm mazlumların ortak bir demokratik kimlik altında birleşmesi, zulme karşı en etkili panzehirdir. Herkesin kendi kimliğini koruyarak, ancak demokratik değerlere sahip çıkarak bir araya gelmesi, Türkiye'nin geleceği için hayati önem taşımaktadır.
Unutulmamalıdır ki, zulüm sadece zalimleri değil, mazlumları da zehirler. Mazlumların birbirine düşmanlık beslemesi, zulmün devam etmesine zemin hazırlar. Bu nedenle, mazlumların birbirini anlaması, desteklemesi ve ortak bir gelecek inşa etmesi gerekmektedir. Ancak bu şekilde, Türkiye zulümden kurtulabilir ve adalet, özgürlük ve eşitlik ilkelerine dayalı bir toplum olabilir.
Türkiye çok uzun süren bir zulüm dönemi yaşadı, bu ülkenin seçilmişleri, solcuları, aydınları, gazetecileri, akademisyenleri, dindarları, laikleri, Kürtleri büyük acılardan geçti, şimdi de geçiyor. Hepimiz yaralandık, yaralanıyoruz. Sanırım, bu yeni dönemde asıl zorluğu zalimleri durdurmakta değil mazlumları kaynaştırmakta çekeceğiz. Kimse Kürtlüğünü, dindarlığını, laikliğini, siyasi görüşünü – mühalifliğini veya iktidar taraflığını -solculuğunu unutmak zorunda değil ama Kürdün Kürtlüğü, dindarın dindarlığı, siyasetçinin siyasiliği, solcunun solculuğu tek ve gerçek kimlik sanması, bu kimliği paylaşmayanlara içten içe bir düşmanlık beslemesi, her grup mazlumun başka bir mazlum grubunu zalimlerden görmesi, zulmün hepimizde bıraktığı bir yara izi olarak kanamaya devam edecek. Hepimizin ortak bir “demokrat” kimliği altında birleşmemiz gerektiğini, sırf kendi grubunun çıkarı için mücadele etmenin hepimizi bencilliğin çirkinliğine iteceğini, ortaklığı reddetmenin zulmü sürdürmekten başka bir işe yaramayacağını kavramakta zorluk çektiğimiz sürece acıları yatıştıramayacağız.